Kıbrıs sorunu altmış yıl önce, 4 Mart 1964 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin gündemine gelmiş ve uluslararası barışı gözetmek amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün adaya konuşlandırılmasına karar verilmişti. Kararın alınmasının arkasında, 1963 Noelinde yaşanan ve Rumların Kıbrıs Türklerine saldırarak çatışmaları tetiklemesi yatıyordu. Güvenlik Konseyi’nin aldığı 181 sayılı karar, o dönemde kanı durdurmuş ancak Kıbrıs sorununu daha da karmaşık hale getirmişti.
Bu kararın ardından adaya konuşlanan Birleşmiş Milletler Barış Gücü, zamanla görev tanımında değişiklikler yaşamış ve asker sayısı da azalmıştı. Ancak günümüzde, adadaki barışın sağlanmasında asıl belirleyici olanın Türk Silahlı Kuvvetleri olduğu açık bir şekilde ortaya çıkmıştı.
Barış Gücü’nün varlığı, her ne kadar taraflar arasındaki gerginlikleri azaltsa da, artık anlamsız hale gelmişti. Birçok diplomat ve uluslararası temsilci, Barış Gücü’nün varlığının sorunun çözümünü geciktiren bir faktör olduğunu kabul ediyordu. Bu nedenle, adada çözümün gerçekleşmesi için yeni yaklaşımların geliştirilmesi gerekiyordu.
Bugün, adada barışın sağlanması ve sorunların çözümü için yeni adımlar atılması gerektiği açık bir şekilde ortadaydı. Ancak mevcut çerçevelerde ısrar edilmesi durumunda, adada kalıcı bir çözümün uzak bir hayal olarak kalacağı aşikardı. Kıbrıs sorununun çözümü için, insani konular temelli parça çözümlere odaklanılması ve alternatif çözüm modellerinin değerlendirilmesi gerekiyordu.
Sonuç olarak, Kıbrıs sorununun artık yeni bir bakış açısıyla ele alınması ve çözüme doğru ilerlemek için cesur adımların atılması gerekiyordu. Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün varlığı belki de bir dönemin simgesi olmuştu, ancak artık adada barışın bekçisi değil, çözümün engeli olarak görülmeye başlanmıştı. Gelecek için umut veren adımlar atılmalı ve adanın halkları arasında uzlaşma ve barışı sağlamak için yeni yollar aranmalıydı.